英超收官10大悬念 曼市刷史夺冠?萨拉赫争金靴?
曼市第5次捧起联赛杯奖杯。 (伦敦30日综合电)本周末,英超重燃战火,20队为了各自的目标在剩余的8轮联赛展...
Baştabibin bu raporu üzerine mabeyine telaşa düştü. Hemen çar-çabuk Bediüzzazmanı oradan alıp, getirip nezarethaneye koydular. Burada Hazret-i Üstadın ne kadar kaldığı kesin olarak belli olmamakla beraber, bir ay kadar kaldığı tahmin edilmektedir.Sonra gelen küçük beşler içinde, üç beşlerin yalnız üçer adet lafz-ı Celal’i var. Âl-i İmran’da yine âyâtıyla lafz-ı Celal tevafuktadır, müsavidirler. Yalnız lafz-ı Celal, iki yüz dokuzdur, âyet iki yüzdür.İşte sizin nazarınızda ve vehminizde beni o adam gibi telakki etmişsiniz ki, beni bu tarzda cezaya, mahkûmiyete çarptınız. Eğer bu derece hilaf-ı şuur ve muhalif-i akıl hareket ediyorsam, koca memlekete dehşet verip propaganda ile efkâr-ı âmmeyi aleyhime çevirmek değil, belki âdi bir divane gibi tımarhaneye gönderilmem lâzım gelir. Eğer verdiğiniz ehemmiyete mukabil bir adam isem, elbette arslanı kendine saldırtmak ve ejderhayı kendine hücum ettirmek için, o keskin kılıncı onların kuyruklarına uzatmaz, belki mümkün olduğu kadar kendini muhafaza edecek.
Ve bu tarz tefsirdeki hüküm, Kur’an’ın o ayetinin bir manasıdır. İspat edip ortaya koyacağımız meseleleri, yani iftira ve yalanlarla saldırıya uğramış meseleleri deşifre edip yazarken, kimseye yalan ile iftira etmeyeceğiz. Ben iftirayı bir namertlik, bir münafıklık şiarı kabul edenlerdenim. Hele yalanı Allah’a olan imanıma zıt, muğayir ve çirkin bir şey bilenlerdenim.Bugün, Risale-i Nur, sayıları ona yakın yayınevi tarafından yayınlanıyor ve her yıl baskı üstüne baskı yapıyor. Hemen hemen tamamı Arapça ve İngilizce’ye çevrildiği gibi, belli bazı risaleler Almanca, Fransızca, Rusça, Japonca, Malay dili gibi başkaca dünya dillerine de çevrilmiş bulunuyor. Yazdıkları, Türkiye’de, Avrupa ülkelerinde, Ortadoğuda, Mağrib’de ve dünyanın diğer yerlerinde milyonlarca insan tarafından okunuyor. TC içinde ve dışında akademik araştırmaların konusu oluyor.Tüm Müslümanlara fevkalâde çirkin bir hakarettir. Yani Türkiye Müslümanlarının cahil, müzebzib ve dinlerine bağlılıkları ince bir iple bağlı olduğu, basit bir propaganda ile hemen Hristiyanlaştırılabilecek kimseler olduğunu iddia etmekdir. Böylesi bir iddia ise, ya çatlak ve oynak bir aklın hamakatındandır, ya da Hristiyanlık için çabalayan misyonerler tarafından kiralanmış menfi yönden propagandacı bir militanlıktır.
Bu iki Nur kitabından verien sahife numaraları ve risale isimleri içinde, Hazret-i Üstad’ın “Askerliği yapmama tavsiyesi” diye herhangi bir şeye rastlanılmadı. Ne “Envar Neşriyat”ın yayınlarından, ne de “Sözler Yayınevi”nin neşriyatından “Lem’alar, 28. 100”de öylesi bir tavsiye diye bir şey mevcut olmadığı gibi, “Şualar, 14.Öyle farklar, böyle makam-ı hitabîde zarar vermez. Mesela, bir kısım yüz yirmi bir, bir kısmı yüz yirmi beş, bir kısmı yüz elli dört, bir kısmı yüz elli dokuzdur. [100] Çünkü o günü Sultan Abdülhamid Hazretleri, hain ittihatçılar tarafından bir sürü bahaneler ileri sürerek tahttan indirilmiş olduğundan, Hz.Üstad maziden söz ediyor. Yoksa bu nasihatlar, padişah tahtta iken gazetelerde yayınlanmış idi. Hem Sultan Abdülhamid Han tahttan indirildiğinde Bediüzzaman Hazretleri İttihad-ı Muhammedî Cemiyeti mensubu olarak İttihadçılar tarafından tevkif edilmişti ve hapisteydi.İki yıl aralıkla iki defa halvete giren Gümüşhânevî, ikincihalveti müteakip 1848’de şeyhi Ervâdî’den Nakşibendiyye, Kâdiriyye, Kübreviyye,Çeştiyye, Sühreverdiyye, Şâzeliyye, Desûkiyye, Halvetiyye, Müceddidiyye,Mazhariyye, Rifâiyye, Hâlidiyye tarikatlarından hilâfet-i tâmme ile icazetalır. Kendileri artık manevî ilimlerinde bir kutbu olmuştur. Gerçek bir zâhid ve hak dostu olan Gümüşhanevî’nin Gümüşhane’dehayatının ilk on senesini, yani çocukluk yıllarını geçirdiği biliniyor. Oyun kütüphanemizi düzenli olarak güncelliyor, en yenilikçi oyunları sunuyoruz. Rokubet casino giriş. Bunundışında Gümüşhane’ye gelip gelmediği konusunda kaynaklarda tafsilat yoktur. Geçen sene Envar Neşriyat tarafından Asıl Tarihçe-i Hayat tercüme yapılıp, neşredildi.
Risale-i Nur’u mahv ve Risale-i Nur’un yüzer şakirdlerini imha etmek için, sû’-i kasd ile ihzar edilen gaddar ve müdhiş bir plânı akîm bırakan fakat gayet mülayimane bir müdafaadır ki; Otuzbirinci Mektub’un Yirmiyedinci Lem’ası olmuştur. Demek ki Risale-i Nur’un okunduğu mekânlar nurânî bir meclis hükmünde olup, müzâkere ve müdâvele-i efkâr zeminleridir. Bu müzâkere ve müdâvele-i efkâr mekânları yüksek bir medrese salonudur ki, Kur’ân’ın şakirtleri onda herbiri aldığı dersi terennüm ederler. Tefekkür ve taakkul onların mânevî gıdalarıdır.Az zaman sonra, ‘Şarkın yalçın kayalıklarından kopup gelen âteşîn bir zeka’ olarak tanındı, ama yine de pek anlaşılamadı. Herkes, “Çöküşe doğru yol alan Osmanlıyı bu durumdan nasıl kurtarırız?” sorusuna cevap arıyordu. Onun yaklaşımı da hep bu çerçeve dahilinde anlaşıldı. Bu çerçeveyi aşan, çok daha geniş ufuklara yönelen bir insan olduğunu anlayanlar çıkmadı. __ ve kusurlarımı acelelikle ve kanunları bilmediğime hamledip tenkid etmemenizi insafınızdan beklerim. Garib ve bana pek ağır gelen ve üç günde bir bardak ayrandan ve bir bardak sütten başka bir şey yedirmeyen garib hastalığın üçüncü gününde füc’eten hatırıma ihtar edildi.İnsana Rabbini tanıtıp, onu, Rabbinin şu dünyayı ve insanı yaratış amacına uygun biçimde yaşamaya çağırmakta; dünyayı her bakımdan felâkete atan ve en önemlisi ebedî bir helâkete sürükleyen nefsanîliklerle mücadeleye davet etmektedir. Yine ‘adalet-i mahza’ üzerindeki bu hassasiyet, Risale-i Nur’un “Birinin hatasıyla başkası; ailesi, akrabası, köyü, milleti mes’ul olmaz” gibi, “Bir insan, bir hatasından dolayı, bütün halleriyle mahkum edilemez” gibi, “Kâfirin her sıfatı kâfir olmak lâzım gelmez” gibi çok incelikli ölçüler sunmasını sağlamıştır. Onun siyaset karşısındaki tavrını belirleyen bir unsur da, bu adalet vurgusudur. İkinci dalda insana verilmiş özellikler üzerinde durularak, ‘insaniyet’in kemalini bulmasının ‘insaniyet-i kübra olan İslâmiyet’le mümkün olduğu anlatılmaktadır. ‘İnsaniyet-İslâmiyet’ paralelliği, Risale-i Nur’un en önemli vurguları arasındadır.
Ve insana da, bu ismin gereğine göre yaşayıp, Kuddüs, yani mutlak anlamda temiz ve pâk olan Yaratıcının bu ismine lâyık bir kulluk sergilemesi istenir. Başka bir eseri ise, insanların DDT’lerle durmaksızın sinek öldürdüğü bir dönemde, ‘sinek’lere ayrılmıştır. Her bir sineğin Allah’ın bir temizlik memuru olduğunu ve Rabbini tanıttığını vurgulayan bu eser; sineklerin kendilerini rahatsız etmelerinden şikayetçi insanlara, tam bir görev aşkıyla hiç boş durmaksızın çalışan sineklere bu kadar iş bırakmayacak bir temizlik içinde olmalarını önermektedir.Müridlerinden girmekisteyenlere de bu aylarda halvet yaptırırdı. 4- Ramuzu’l-Ehadis alaTertibi Hurufi’l-heca. Muteber hadis külliyatıdır.Çeşitli baskıları mevcut olup, Türkçe tercümesi vardır.İsimleri bir icazetname hacmine sığmayacak kadar çokolan eserini kendisi tetkik ve mütalâa ettiği gibi bazı talebelerine de bueserlerin tamamından icazet vermiştir. 1864’de başladığı haftalık sohbetlerde Râmûzü’l-Ehâdîs’inşerhedilmesi ve yorumlandırılması ile Levâmiu’l-Ukûl adlı eserini meydana getirmiştir. On altı yıl müritlerineNakşibendiyye ve Hâlidiyye usûlü zikir tâlim etmiş ve Hatme-i Hace zikri icraeylemiştir. Sözler’in sonuna Konferans’ı koyduran kimdir diye sordum. 1957’de Sözler basılırken Üstad Konferansı sonuna ilave etti.
Mesela iman-ı billah ve sonra iman-ı bi’l yevmi’l-ahir rükünleri en büyük rükünlerdir, diğer rükünlerin de mihver ve medarıdırlar. Bu kutup olan iki rükün, Kur’an’da ehl-i kitabın en öncelikli olarak iman etmelerinin lüzumuna işaret edilmiştir. Eğer, Cenab-ı Hazret-i Üstad Bediüzzaman, Tekin Ahmet’in lâkırdısına göre bir din alimi değilse, neden bütün ulema on “Bediüzzaman” lâkabını lâyık gördüler?Gümüşhânevî (ks) tekkesinde kurduğu yardımlaşma ve yatırımsandığında biriken sermaye ile büyükçe bir matbaa satın alarak, ilmî eserlerinilim erbabına bedelsiz ve hediye usulü dağıtılarak, ilmin daha verimli veyaygın hale getirilmesine gayret göstermiştir. Aynı sermayeden tahsis edilenbeşyüzer altınlık vakıflarla İstanbul, Bayburt, Rize ve Of’ta onsekizbinciltlik dört ayrı kütüphane tesis edilerek ilmin Anadolu’da da yayılması teminedilmeye çalışılmıştır. Bütün eserlerini Arapça yazmış olması, Mısır’daki dersleriniArapça takrîri onun yazacak ve okutacak derecede Arapça’ya vukûfiyetinindolayısıyla ilmî kudretinin delilidir.Böyle meziyat-ı kelâmiyede ve belâgat nüktelerinde küçük farklar zarar vermez, takribî tevafukat kâfidir. [14] Bu hadisin mürselliğine dayanılarak ziyade zayıflığına hükmedilmiştir. Bediüzzaman babası ve ağabeysinden aldığı harçlıktan gayrı hiç kimseden sadaka, hediye, zekat ve ihsan almamıştır. Tahmin ediyorum, bu fasid iftiralı yorum, tek başına Mısıroğluna aittir. Hakikaten bu çok kabih, fevkalade çirkin iftiralı yorumu yapan şahıs cehennemi boylaması lazım.
İkinci hacc yolculuğuna ailesiyle beraber çıkmış, Mekke veMedine’de pek çok kişi ile görüşmüştür. Bunlardan bazılarına hadis okutmuş,bazılarına da tarikat telkininde bulunmuştur. Hacc dönüşünde Mısır’a uğramış veburada üç yıldan fazla kalmıştır. Bu süre zarfında Tanta, Kahire, Nâsıriyye, Câmiu’l-Ezherve Seyyidinâ Hüseyin camilerinde Râmûz okutmuş, beş kişiye detarikat hilâfeti vermiştir. Ziyâüddin hazretleri, o devirde yeni kurulmaya başlanan ve faizleçalışan bankalara bir alternatif olarak, müridlerinin ellerinde bulunan para,altın gibi menkul kıymetleri bir araya toplayarak bir yardım ve borç sandığıkurdurmuştur.Kurduğu tefekkürün nerelere uzandığı, hangi meselelere karşılık geldiği, hangi karanlıkları aydınlatmaya yöneldiği tam anlamıyla keşfedilmiş değil. Gerçi onu fani bir dünyada kurulmuş fani bir devletin ‘beka’sına deva bulmak için istimale yeltenenler; Türkiye sınırlarına mal edenler, Osmanlı tarihine tevdi edenler.. Buna rağmen, o, Avustralya’dan Kanada’ya, Malezya’dan Fas’a uzanan bir coğrafyaya; kısacası insana, dolayısıyla her bir insana hitap eden bir istidat taşıdığını belgeliyor. Keza, ‘tahkikî iman’ üzerindeki vurgusu, dogmatik ve taassup yüklü bir tavrı kesinkes dışlamaktadır. Yine tahkikî iman üzerindeki vurgusudur ki, âfâkî tefekkür alanı olarak kâinata, enfüsî tefekkür alanı olarak insanın iç dünyasına uzanan yoğun bir dikkati beslemektedir.Ama her şeye rağmen, onun bu sözü doğru bir sözdür. İman altı rüknü ile birbirini tamamlayan ve biri birisiz olmayan vahdânî bir hakikattır. Lâkin imanın altı rüknü içinden bazı rükünleri kutup mesabesindedir.